Sevgiliye Mektup
Sevgiliye Mektup
Evlerin duvarlarını neden duvar kağıdıyla kaplarlar ki... Duvar kağıdı olmasa... Bembeyaz...İstediğin düşle doldurabileceğin kadar geniş bir sinema perdesi gibi... Neden evlerin duvarları bembeyaz, lekesiz değil... Benim ki bile...
Hiç dağda yaşadığın oldu mu, dağda ve çadırda?
Çadırda yaşamak nasıl bir şeydir bilir misin?
Hayatında aynı günde aynı topraklarda yüzden fazla çiçek gördüğün olmuş mudur?
Ya geceleri gökyüzüne baktığında ne kadar yıldız sayabildin en fazla?
Saman yolunu görme şansına kaçımız sahip oldu bugüne dek...
Seninle ne zaman tanıştık. Hiç bilmiyorum...
Yoksa hep tanışıyorduk da bir türlü yüz yüze mi gelememiştik...
Ne iyi ettim de geldim.
Daha önce de kaç kez gelmiştim.
Ama söyler misin bana neden
Neden tanışamadık bir türlü.
Tesadüf müydü yoksa bilerek mi gelmiştim çalıştığın yere?
Seni orada bulacağımı biliyor muydum?
Seni ilk gördüğüm anı hiç unutmuyorum.
Ama bir türlü yanına gelmeye cesaret edememiştim.
Çocuk gözlerinle bana bakmıştın.
Bir sevgiliydi ya da bir çocuk ne fark eder ki
İkisini birden seviyordum.
İkisiyle birden konuştum.
Çocuk gözler,
Sevgili gözler,
Kocaman hüzünlü gözler...
Bir yüze,
Bir çift göze ancak bu kadar yakışırdı hüzün...
Boş bırak bir yanını
Ben geleceğim nasılsa
Taş plaklardan kalma bir sevdayla
Oturacağım yanına
Ben geleceğim boş bırak bir yanını
Unutma!
Bir yanından bir yanına sırılsıklam olacak avuçların
Yasak bir köy olacak değilsin o zaman...
ve özlemlerin taze kalsın diye limon kolonyası kokacak değilim sana.
Sen gibisini bulamadım gülüm
Ödünç paralarla katettiğim
Bu çalıntı yollarda
Boş bırak en sevdiğin yanlarından birini
Ben geleceğim nasılsa.
Şimdi sen uykudasın...
Bir resmin var başucumda
Gözlerindeki hüzün
Daha bir ortada
Daha bir uzun...
Kızıl, kıpkızıldı saçların
Ve başımın üstünde yerin.
Yaz geldi mi gitmek bilmeli
Kış geldi mi dondurmalı sevgileri
Şimdi sen uyuyorsun
Senin gecelerin uzunsa
Benim sevgim uzun, upuzun...
Sana o kadar çok şey yazmak istiyorum ki...
.
Senin her anını
Yaptığın her şeyi fotoğraflamak isterdim. Hiç durmadan...
Parmaklarım artık deklanşöre basamayacak duruma gelse bile...
Küçük bir kız çocuğu gibiydin.
Seni çok özlüyorum.
Buna hakkım var mı diye sormak bile saçma
Önce sordum ama,
Ne hakla özlüyorsun sen onu diye...
Sonra kızdım kendime...
Evlerin duvarlarını neden duvar kağıdıyla kaplarlar ki...
Duvar kağıdı olmasa...
Bembeyaz...
İstediğin düşle doldurabileceğin kadar geniş bir sinema perdesi gibi...
Neden evlerin duvarları bembeyaz, lekesiz değil...
Benim ki bile...
Kendime bir kahve yaptım.
Pencerem açık
Hava çok sıcak...
Dışarıda bir kedi yavrusu ağlayıp duruyor.
Bahçeye çıkıp bir şeyler verdim sustu...çıkmışken ağaçtan iki tane olmuşlarından şeftali kopardım. Biri senin içindi...
Radyoda bir şarkı çalıyor.
Yarısı hasret yarısı savaş
Bütünü ayrılık kokan bir şarkı...
Anılarını eskitmeyenlerin acıları çok olur
Umutları çok...
Sana çok şey söylemek istiyorum...
Belki yıllardır kimselere söylemediğim her şeyi sana söylemek istiyorum.
Seninle ilgili bir sürü proje geliştiriyorum senden habersiz...
Ama herşeyi de sana söyleyemem ki
Ah şimdi burada, İstanbul’da olsan ne iyi olurdu
Bu istek belki de dünyada ki en son olacak şey şimdilik
Yani ben böyle düşünüyorum. Bana kızıyorsun biliyorum
Ancak senin istanbul’da olman kadar hiçbir şey beni daha fazla heyecanlandıramazdı...
İstanbul’u anlatmaya gerek yok.
Biliyorsun işte.
İstanbul...
Ama onun şimdi çok büyük bir eksiği var.
Neredeyse olmazsa olmaz denecek kadar büyük bir eksik...
Gülüyorsun biliyorum...
Ama öyle ne yapayım...
İşlerimi bir an önce bitirmeliyim.
yakında orada olacağım.
Daha çok var. Sen ne kaldı ki demiştin...
Ama 25 koca gün
Neredeyse bir ay...
Ve ben seni çok özledim
Kendine çok iyi bak.
Hoşça kal...